Saturday, December 13, 2008

ESKİ USTALARIN İZİNDE


ESKİ USTALARIN İZİNDE

Uzun boylu genç adam, bir yandan lapa lapa yağan karın altında hızlı adımlarla önündeki ayak izlerini takip ederken, bir yandan da çevresini meraklı gözlerle sürekli tarıyordu. Daha önce hiç bu sokağı görmemişti, fakat şöhretini daha önce buralara gelenlerden duymuştu. İşte şimdi kendisi de bu sokakta kaldırımlar üzerinde yürüyordu. Günlerce süren soğuk, yorucu ve maceralı bir yolculuktan sonra, bir tercümanın arkasında İstanbul'un ünü Avrupa'nın her köşesine yayılmış Beyazıt'taki kağıtçılar sokağında idi artık.

Her dükkanın önünden geçerken ilginç bir şeyle karşılaşıyordu. Değişik bir yazı ile yazılmış levhalar çok dikkat çekiciydi, bunlar hat levhaları idi. Bazı dükkanlarda renk renk kağıtlar asılı idi camların arkasında, bazılarında ise birbirinden güzel kitap kapakları gözüne çarpıyordu. Fakat onun asıl görmek istediği bulut desenli, mermer desenli kağıtlardı.Önündeki tercüman, henüz kepenkleri açılmamış bir dükkanın önünde aniden durup, kapıyı şiddetle çalmaya başladı. Genç adamın kalbi heyecandan duracak gibiydi. Tercüman "İşte! Burası bayım" diyerek, kapıyı adeta yıkarcasına daha da şiddetle yumrukluyordu.Nihayet ahşap kapı yaşlı bir adam tarafından ardına kadar açıldı. Tercümanın ardından merakla içeriye girdi. Krallar ve soylu asilzadeler için en değerli hediye sayılan rengarenk, çeşit çeşit, bulut ve mermer desenli ebru kağıtları ile başbaşa idi artık.

Karlı bir kış günü, aylardan şubat, yıl 1587, Osmanlı'nın başkenti İstanbul'da, Beyazıt'ta kağıtçılar sokağında, o zamanın en ünlü ebru ustalarından birinin dükkanında idi genç seyyah. Bir yandan kendisine ikram edilen taze demlenmiş sıcacık çayı yudumlarken, bir yandan da gösterilen ebru kağıtlarına, kendinden geçmiş bir vaziyette, büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Büyülenmiş gibiydi adeta. Herbiri birbirinden farklı, herbiri muhteşem ebru kağıtlarını adeta okşarcasına elleri arasında tutuyordu.

Tercümanın "Bir de şu ebrulara bak" demesiyle, yaşlı ustanın elinde tuttuğu ebrulara doğru çevirdi başını.Bu kez önüne uzatılan ebrular bambaşka idi. Daha önce gördüklerine hiç benzemiyorlardı. Zeminleri boş olarak bırakılmış (ebrulanmamış) değişik çalışmalardı bunlar. Hepsi olağanüstü güzellikte idi. İstanbul'da bu tür ebru yapan bir, iki ustanın dışında kimsenin olmadığını öğrenince Tercümandan, bu ebruların ileride daha çok değerleneceğini tahmin etmek zor olmadı onun için.Ustanın elindeki bu tür ebruların tamamını satın aldı. Kalan parasıyla da diğer ebrulardan satın aldı. Dönüş yolculuğunu yaya olarak yapmayı göze alarak neredeyse seyahat için biriktirdiği tüm parasını ebru icin harcamış oldu.

Parasız kalmak onun için artık hiç önemli değildi, çünkü elinde önemli bir ebru kolleksiyonu vardı, ve bu ebru kolleksiyonu onu tarihin karanlıklarında unutulmuş bir gezgin olmaktan çıkartarak, ismini ölümsüzler arasına yazdıracaktı birgün. Bu genç gezgin Wertheim'lı Hans Schumacher idi ve 1587 yılında İstanbul'dan satın aldığı ebrulardan olusan kolleksiyon Schumacher albümü olarak tarihteki yerini asırlar önce almıştı bile.

Değerli okuyucular, bir ebru albümünün öyküsünü kısaca bir film gibi gözünüzde canlandırmaya çalışırken, burada asıl unutulmaması gereken alçak gönüllülüğünden eserlerine imza koymayan ebru ustası aslında bu hikayenin gerçek kahramanıdır.O ustanın ölümsüz eserleri olmasaydı, Wertheim'lı Hans Schumacher adını belki de hiç kimse bir daha duymayacaktı. Bu genç gezginin talihi yaver gitmiş, ustasının adıyla anılması gereken ebru eserler, ne acıdır ki kolleksiyonu satın alanın adıyla tarihe geçmişti.

Bu teknik o zamana kadar görülmemiş farklı bir teknikti. Muhtemelen yanındaki atelyede çalışan kaa'tı sanatçısı kapı komşusundan yada karşı sırasındaki bir başka kaa'tı sanatçısı arkadaşının çalışmalarından bazı fikirler edinerek, hatta onların kitaplara yapıştırmak üzere kesip çıkardıkları kalıplardan arta kalanları kullanarak bazı denemeler yapmıştı bu usta. Onların kullandıkları malzemelerden yararlanarak ebru teknesine yatıracağı kağıda arkadaşlarından aldığı çeşitli geometrik kağit şablonları yapıştırarak zemini boş bırakılmış ilk figuratif ebruları yapmayı başarmıştı.

O yıllarda İstanbul'dan satın alınarak, ciltlenip Avrupa'da üst düzey kişilere hediye edilen tüm albümlerde hem ebru eserlerin, hem de kaa'tı sanatı eserlerinin bir arada bulunması bu iki sanatın içiçe bir çalışma ortamı içinde icra edildiğinin en güçlü belgesidir.

Metropolitan Museum of Art - Newyork;
Boston Museum of Fine Arts - Boston;
Fogg Art Museum - Cambridge;
Pierpont Morgan Library - Newyork;
National Library - Paris
Müze ve kütüphanelerinde 1572 - 1650 yıllarında yapıldığı sanılan toplam 20 kadar figüratif ebru eser bulunmaktadır. Bu müzelerde büyük bir özenle korunan ve paha biçilemeyen bu eserlerden bazılarını, muhtemelen anlatmaya çalıştığımız ebru ustası veya onun atelyesinden yetişmiş bir başka usta yapmış olmalıdır.

Bu yazı ekinde yukarıda göreceğiniz figüratif ebru eserlerden bazıları,işte bu büyük ustanın izinden gidilerek, hiçbir çağdaş malzeme ve teknoloji kullanılmadan, tamamen o dönemin tekniği, doğal toprak boyalar ve doğal çivit kullanılarak gerçekleştirilmiştir.Yıllarca süren çalışmalarla edinilen tecrübeler ışığında, ortaya bu müzelerde bulunan eserlerden daha gelişmiş eserler çıkmıştır. İnternet ortamında asıl renkleri ve kalitesi ile görüntülenmesi mümkün olmasa da bir fikir vermesi açısından oldukça yararlı olacağını umarım.
Ahmet Saral

Tuesday, December 2, 2008

Flowers of the mystical garden...Blumen des mystischen Gartens...Mistik bahçenin çiçekleri...






Blumen des mystischen Gartens
Die in der Ebru-Malerei,einmalige Serie "Blumen des mystischen Gartens", die Saral, inspiriert von Mevlanas Gedichten, kreiert hat wurde 2007 in Wien ausgestellt. Die gesamte Serie ist dem großen Dichter Mevlana gewidmet.

Flowers of the mystical garden
Unique marbled painting series by Ahmet Saral, dedicated to the great sufi and mystic poet Rumi.And some samples were exhibited in 2007, in Wien.



Mistik bahçenin çiçekleri

Ahmet Saral tarafından, Mevlana'nın şiirlerinden esinlenilerek yaratılmış ve 2007 yılında Viyana'da sergilenmiş, eşsiz bir ebru resim serisidir.Tüm seri büyük şair Mevlana'ya ithaf edilmiştir,








Tuesday, October 21, 2008

Toward freedom / Der Freiheit entgegen / Hürriyete doğru


TOWARD FREEDOM

Before dawn,
While the sea is still snow-white, you will set sail;
The grip of the oars in your palms,
And in your heart the joy of toil and vigor,
You will go.
In the roll and sway of the nets, you will go.
For welcome, fish will appear on your course
Delighting you.
As you shake the nets,
Scale by scale, the sea will journey into your hands.
When silence pervades the souls of seagulls
In the cemetery of the rocks,
All of a sudden,
All hell will break loose on the horizon:
Mermaids will scuttle and birds scurry...
Saturnalia and festivals, orgies and carnivals,
Bridal processions, masquerades, revelries, carausals...
Heeeyy!
Whaddya waiting for, man, jump in the sea!
Forget who's waiting for you back there.
Don't you see: Freedom is all around you.
Be the sail, the oar, the rudder, the fish, the water,
And go, go wherever you can.
( Orhan Veli )

Der Freiheit entgegen
Noch vor Tagesanbruch.
Wenn das Meer blütenweiß ist, mußt du dich auf den Weg machen,
Die Begierde nach den Rudern in deiner Hand,
In dir die Glückseligkeit einer Arbeit,
Wirst du gehen;
Im Schaukeln der Kurren wirst du gehen.
Fische werden dich auf deinem Weg empfangen;
Du wirst dich freuen.
Wenn du die Netze schüttelst,
Wird das Meer wie Schuppen deine Hand berühren.
Wenn die Seelen der Möwen schweigen,
In ihrem Friedhof in den Klippen,
Wird plötzlich
Ein Lärm ausbrechen am Horizont.
Sind es Nixen oder Vögel,
Sind es frohe Feste und Vergnügen, Tanz und Musik?
Sind es Brautzüge mit Glimmer, Brautschleier und Festbeleuchtung?
He!
Was stehst du, Mann, spring doch ins Meer;
Denk nicht an die, die auf dich warten;
Siehst du nicht, überall Freiheit;
Sei ein Segel, sei ein Ruder, sei ein Steuer, sei ein Fisch, sei Wasser
Und geh, soweit du gehen kannst.
( Orhan Veli )
Hürriyete Doğru

Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin iri pınarların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul.
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden, Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi ?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı ?
Heeey! Ne duruyorsun be, at kendini denize ;
Geride bekleyenin varmış, aldırma ;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet ;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

( Orhan Veli )
Toward freedom / Der Freiheit entgegen / Hürriyete doğru

Unique marbled paintings by Ahmet SARAL ; dedicated to great Turkish poet Orhan Veli.
Ahmet Saral'dan büyük şair Orhan Veli'nin " Hürriyete doğru " adlı şiirinden esinlenerek yapılmış ve aynı " Hürriyete doğru " adını taşıyan eşsiz ebru resim serisinden örnekler .


you can read the other poems of Orhan Veli,in English and German by visiting




Friday, July 11, 2008

Art of Ahmet Saral...."Vom Traum zur Wirklichkeit"....Ahmet Saral'ın sanatı

"Hayalden Gerçeğe" sergisi
ve Ahmet Saral


Hayalle gerçek, geçmişle şimdiki an, ikiz iki
kardeş gibi birbirine benzer. Gerçek nasıl
şuan ki kadar arı , duru ise, geçmiş hayal gibi
pusludur.
Ahmet Saral geleneksel bir teknik olan Ebru'yu
sanata dönüştürürken bu gerçeğin iki yakasını
bir araya getiriyor.
Onun sanatı, hem ebru sanatçısının yüzlerce
yıldır düşlediği ayrıntıyı gerçeğe dönüştürüyor,
hem de geleneksel bağlamından kopardığı
figüre yeni ve dramatik bir yorum kazandırıyor.

Prof.Hüsamettin Koçan

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Dekanı

"Hayalden Gerçeğe" sergisi üzerine yorum

1995 İstanbul


" Vom Traum zum Wirklichkeit "


Traum und Wirklichkeit , Vergangenheit und
Gegenwart ähneln sich wie Zwillinge einander.
Die Wirklichkeit ist so klar wie die Gegenwart,
und die Vergangenheit so verschwommen wie
ein Traum.
Ahmet Saral vereinigt in seiner Kunst sowohl
Traum und Wirklichkeit , als auch
Vergangenheit und Gegenwart , indem er die
traditionelle Technik der Ebru-Malerei zu einer
Kunstform weiterentwickelte .
Seine Kunst verwirklicht das Detail, von dem
die Ebru Maler seit Jahrhunderten geträumt haben .
Gleichzeitig verleiht er seinen aus dem
traditionellen Zusammenhang herausgerissenen
Figuren neue und dramatische Akzente .
Die Ausstellung " Vom Traum zur Wirklichkeit ",
ein wichtiger Widerschein der Auseinandersetzung
mit der Tradition , ist eine folgerichtige
Interpretation dieser .

Professor Hüsamettin Koçan
Dekan der Fakultät der Schönen Künste
Universität Marmara –Istanbul

1995 Istanbul ,Türkei

Ahmet Saral sergisi ANTIKDEKOR dergisinde....Exhibition of Saral in ANTIKDEKOR Magazin..

Türkiye'nin uluslararası alanda tanınan
seçkin sanat, kültür ve antika dergisi
ANTIKDEKOR'un, Ahmet Saral'ın 2007
yılında Viyana'da açtığı sergi ile ilgili
yayınladığı yazı :

Mermerin sanatı
....
Viyana-Ebru sanatına getirdiği yeniliklerle tanınan
Ahmet Saral'ın en son koleksiyonu 10 Haziran 2007
tarihine kadar AKZ Kulturzentrum'da sergileniyor.
....
Ebru tekniği ile resim sanatını birleştirerek kendine özgü
bir teknik geliştirmiş olan Ahmet Saral'ın bu sergisinde
31 adet çalışması sergileniyor. Hepsi birbirinden ilginç
figüratif çalışmaları arasında balıklar, kelebekler, atlar,
kediler, kuşlar, çiçekler ve Mevlevi dervişleri yer alıyor.
....
Yaklaşık 40 yıldır ebru ve resim sanatı ile uğraşan Ahmet
Saral,16.ve 17.yüzyılda yaşamış eski Türk ebru ustalarının
kullandığı aynı yöntem ve malzemeler ile çalışmasına
rağmen kendine özgü bir stil geliştirmeyi başarmış ender
ebru sanatçılarından biridir.
....
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı
Prof. Hüsamettin Koçan Ahmet Saral'ın eserlerini şöyle
yorumluyor:"Onun sanatı hem ebru sanatçısının yüzlerce
yıldır düşlediği ayrıntıyı gerçeğe dönüştürüyor, hem de
geleneksel bağlamından kopardığı figüre yeni ve dramatik
bir yorum kazandırıyor."
....
Modern ve çağdaş figüratif tasarımlarını,çarpıcı renkler
ve dokularla daha da görsel hale getiren ve hepsi
birbirinden ilginç konularda seriler yaratan ünlü sanatçının
yıl sonuna doğru başka bir sergisi daha Viyana'da açılacak.
....
PS: ANTIKDEKOR is leading art and antique magazine of Turkey.

Tuesday, July 8, 2008

Die Farben des Feuers...Hatip Mehmed Efendi

Masterworks of Hatip Mehmed Efendi
Wonderfull designs,forms and colours by Hatip Mehmed Efendi


Unique artwoks by Hatip Mehmed Efendi


Alte Meisterwerke von Hatip Mehmed Efendi


Die Farben des Feuers

Das kleine Kind beobachtete jeden Morgen mit

verschlafenen Augen seine Mutter beim Anmachen des
Ofens. Da sein Vater bereits vor Sonnenaufgang das Haus
verließ, musste diese Arbeit immer seine Mutter
erledigen. Zuerst warf die Mutter immer dünne Stücke
Kieferharz ins Feuer. Gelbe, orangefarbene und rote
Flammen stiegen in den Rauchfang hinauf. An den
kalten Wintertagen erwärmten ihn die Farben des Kiens
bevor das Holz richtig brannte .

Ihr Haus in Hocapasa war aus Holz. Einige Stellen waren

von den Jahren sehr mitgenommen. Der scharfe
Nordwind, der durch die Holzbretter ins Haus drang, war
so kalt, dass die kleinen Hände des Kindes froren, auch
wenn es sehr warm angezogen war. Mit weit
geöffneten Augen sah es sich aufmerksam die Flammen
an. Die gelben Flammen in den orangefarbenen, die
orangefarbenen in den roten,und die gelben in den roten
Flammen waren faszinierend. Die Flammen, die vom
Feuer aufstiegen, waren erst ineinander verschlungen,
dann stiegen sie auf und verschwanden im Rauchfang ;
von dem danach verbranntem Eichenholz wurden sie
wiedergeboren, und wie eine Kettenreaktion
wiederholte sich das Schauspiel immer wieder. Das
Kind verliebte sich in diese Farben, während sein
Vater sie überhaupt nicht benutzte.

Es vergingen viele Jahre , und das kleine Kind war

erwachsen geworden . Es war gut ausgebildet, hatte
von wichtigen hat-Künstlern die hat-Kunst und von
seinem Vater die ebru-Kunst erlernt. Für seine Ebrus
benutzte er immer die Farben der Flammen, die er als
Kind bewunderte. Er schaffte es als Erster, die warmen
Farben ineinander, nebeneinander und übereinander
anzuwenden. In kurzer Zeit war aus ihm der wichtigste
und berühmteste ebru- Künstler geworden. Alle hat-
Künstler und Buchmacher benutzten seine Ebrus, denn
nur ihm gelang es, lebendigere Farben herzustellen,
indem er die kitre etwas verdunkelte.

Im Jahre 1773 brach in dem Haus, das ihm von seinem

Vater geblieben war,durch einen Funken ein Feuer aus.
Die schlimme Nachricht erreichte den alten Meister
schnell, und er Lief zu seinem Haus.Das Holzhaus stand
in Flammen,die mit großer Geschwindigkeit zum Himmel
emporstiegen. Für den Meister war es unwesentlich,
dass das Haus brannte, aber seine Ebrus, die wollte er
unbedingt retten. Ausser seinen Ebrus war ihm nichts
im Leben geblieben. Er warf einen letzten Blick auf
die Flammen. Wie bezaubernd waren doch die Farben.
So lebendig, so warm.Ohne mit der Wimper zu zucken,
warf er sich ins Feuer. Jetzt war er vereint mit den
Farben des Feuers, die er so liebte. Er war für immer
vereint mit dem Gelb, dem Orange und dem Rot,
der Meister Hatip Mehmed Efendi .


PS: Hatip Mehmed Efendi starb im Jahre 1773, als er versuchte
seine Ebrus vor den Flammen zu retten, in seinem Haus in
Hocapasa.


Ahmet Saral


PS2:A short version of this article was published in
"Internationales Buntpapier-International decorated paper"
by Buntpapierverlag-Germany.2007

Colours of the fire.. Ateşin renkleri.. Hatip Mehmed Efendi

Hatip Mehmed Efendi'nin muhteşem bir tasarımı
Hatip Mehmed Efendi'nin iki harika eseri

Wonderfull works by Hatip Mehmed Efendi


Ateşin renkleri ( Hatip Mehmed Efendi )

Küçük çocuk, her sabah annesinin ocağı yakışını mahmur
bakışlarla izlerdi.Babası henüz güneş doğmadan, çok
erken saatlerde evden çıktığı için, ocağı devamlı annesi
yakardı.Önce ince çam çıralarını tutuştururdu annesi.Sarı,
turuncu ve kırmızı alevler yükselirdi, ocağın bacasına
doğru. Özellikle soğuk kış günlerinde, daha odunlar
tutuşmadan , çıralardan yükselen alevlerin renkleri ısıtırdı
içini.

Hocapaşa’daki evleri ahşaptandı . Bazı kısımları yılların
ve doğanın tahribatına dayanamamıştı . Tahta kaplamalar
arasından acı kuzey rüzgarları eser,insanın içini titretirdi.
Ne kadar iyi giyinmiş olsa da küçücük elleri soğuktan buz
tutardı. Ocaktan yükselen alevlere,gözlerini iri,iri açarak
dikkatlice bakardı. Sarı alev turuncunun içinde , turuncu
alev kırmızının içinde, sarı alev kırmızının içinde
muhteşemdi . Ateşden çıkan alevler önce birbirlerine
sarılır , sonra , yukarı doğru yükselir , bacanın içinde
kaybolur, fakat ardından yanan meşe odunundan tekrar
doğarlardı. Aynı süreç zincirleme olarak devamlı
tekrarlanırdı.Bu renklere aşık olmuştu küçük çocuk.Oysaki
babası bu renkleri hiç kullanmazdı.

Aradan uzun yıllar geçti . Küçük çocuk artık büyümüş ,
medresede eğitim görmüş, ünlü hattatlardan hat sanatını
öğrenmiş ve babasından ebru sanatını öğrenmişdi.Yaptığı
ebrularda çocukken izlediği ateşin canlı renklerini
kullanıyordu daima.Sıcak renkleri içiçe koyarak ,
zincirleme yanyana ve üstüste getirmeyi ilk o
tasarlamış ve gerçekleştirmişti . Dönemin en önemli ve
en ünlü ebru sanatçısı olmuştu kısa sürede.Bütün hattatlar
ve kitapçılar onun ebrularını kullanıyorlardı, kitreyi biraz
daha koyulaştırarak daha canlı renkler elde etmeyi ilk o
başarmıştı çünkü .

1773 yılında bir kıvılcım parçası ile babadan kalma ahşap
evi tutuştu. Kara haber tez ulaştı yaşlı ustaya , hemen
evine koştu . Ahşap ev bir çıra parçası gibi tutuşmuş ,
alevler gökyüzüne doğru büyük bir hızla yükseliyordu .
Evin yanması hiç önemli değildi onun için. Fakat ebrular..
Onları kurtarmalıydı .Hayatta, ebrularından başka , hiç
kimsesi kalmamıştı . Alevlere son bir kez daha baktı.
Ne kadar muhteşem renkleri vardı.Capcanlı...Sımsıcak ..
Ateşin içine gözünü kırpmadan atladı. Şimdi o çok
sevdiği ateş renkleriyle bütünleşmişti . Sarı , turuncu
ve kırmızı ile sonsuza kadar birlikteydi artık,
Hatip Mehmed Efendi.

Not:Hatip Mehmed Efendi 1773 yılında Hocapaşa‘ daki
evinde ebrularını kurtarmak isterken evi ve ebruları
ile birlikte yanarak hakkın rahmetine kavuştu . Gerek
teknik olarak, gerekse tasarım olarak, Ebru sanatının
en yenilikçi, ve en büyük üstadına Allah sonsuz rahmet
eylesin.

Ahmet SARAL
Not2:Ahmet Saral'ın" Hatip Mehmed Efendi " hakkındaki
bu makalesinin kısa bir versiyonu,
Buntpapierverlag tarafından 2007 yılında Almanya'da
yayınlanan "Internationales Buntpapier-International
decorated paper " adlı özel kitapta Almanca ve Ingilizce
olarak yayınlanmıştır.